Bu yıl düzenlenen 61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ilk iki gününe katılma şansı buldum. Kortejden kırmızı halıya, ödül töreninden film galalarına kadar dolu dolu bir hafta sonu geçirdim. Bu yazıda, festivaldeki deneyimlerimi ve beni derinden etkileyen “Ayşe” filmi hakkında düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Film ekibinin katıldığı gala gösterimlerinden hemen sonra onların gözünden yapım sürecini dinlemek ve sorular sormak, film deneyimimi daha anlamlı hale getirdi.

61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali
Sonbahar artık sinema festivalleriyle özdeşleşmiş bir dönem. Altın Koza, Filmekimi ve Gezici Film Festivali gibi etkinliklerin arasında, köklü geçmişiyle Altın Portakal ayrı bir yere sahip. Şehrin dört bir yanını süsleyen Altın Portakal heykelleri ve kortej etkinliğiyle festival coşkusu, tüm Antalya’ya yayıldı. Ancak bu yıl korteje katılan sanatçıların azlığı dikkat çekiciydi. Halk güneşin altında saatlerce beklemesine rağmen sınırlı sayıda sanatçıyla bir araya gelebildi. Umarım gelecek yıllarda bu heyecan, daha geniş katılımlı kortejlerle halkla daha fazla paylaşılır.
Festival yalnızca kırmızı halı ve ödül töreniyle sınırlı değil. Sinemaya gönül verenler için dolu dolu bir program sunuluyor. İki günlük sinema çalıştaylarında, Türkiye’deki film sektörü ve telif hakları gibi önemli konular ele alındı. Üç gün süren Film Forum etkinliği ise uzun metraj kurmaca, belgesel film, kısa dizi gibi alanlarda zengin içeriklere sahipti. Özellikle Mehmet Aslantuğ’un Master Class oturumu bunlardan yalnızca bir tanesi.

Açılış gününde, sinemaya uzun yıllar emek vermiş Işıl Yücesoy, Şerif Sezer, Erdal Özyağcılar, Müjdat Gezen ve Selçuk Yöntem Onur Ödülü’yle onurlandırıldı. Ayrıca festivalde yarışacak filmler tanıtıldı. Öğrencilere 5 TL, yetişkinlere 10 TL gibi makul fiyatlarla sunulan biletlerin organizasyon sorunları nedeniyle birçok kişiye ulaşamaması, dikkat çeken bir eksiklikti.
Ayşe Filmi: Fedakarlığın ve Umudun Hikayesi
Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda yer alan “Ayşe”, prömiyerini festivalde gerçekleştirdi. Filmin yönetmenliğini Necmi Sancak üstlenirken, başrolde Binnur Kaya yer alıyor. Senaryosu ise Necmi Sancak ve Ahmet Sancak’a ait. İstanbul’un kenar mahallelerinde geçen film, 47 yaşında bekar bir kadın olan Ayşe’nin hayatını konu alıyor. Küçük bir benzin istasyonunda çalışan Ayşe, geçim sıkıntısı ve down sendromlu kardeşine bakma sorumluluğu arasında sıkışmış bir hayat sürerken, aldığı evlenme teklifiyle büyük bir içsel mücadeleye giriyor.
Film ile ilgili ilginç bir detay var: Down sendromlu Rıdvan karakterinin gerçek hayatta da aynı isimde olması ve filmin yönetmenleriyle aynı soyadı taşıyor olması, filmin gerçek hayatla olan bağını ortaya koyuyor. Yönetmenin söyleşisinde, Rıdvan’ın gerçek hayattaki fedakar ablasının bir çıkış yolu bulma ihtimali üzerine kurgulanan bir hikaye olduğunu öğrendim.

Kameranın omuzda taşındığı sahneler ve hikayenin sadeliği, izleyiciyi Ayşe’nin dünyasının içine çekiyor. Zorlu yaşam koşullarını gözler önüne seren film, güçlü bir empati kurmamızı sağlıyor. Binnur Kaya’nın belirttiği gibi, filmdeki hikaye yalnızca bu hayatların küçük bir kısmını yansıtıyor.
Ayşe’nin Başarıları
12 Ekim’de gerçekleşen ödül töreninde Ayşe, dört dalda ödül kazandı:
• Yönetmen Necmi Sancak, En İyi Yönetmen, Film-Yön En İyi Yönetmen ve Behlül Dal En İyi İlk Film ödüllerine layık görüldü.
• Muhteşem performansıyla Binnur Kaya, En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandı.
Bu kadar başarılı bir yapımı prömiyerinde izlemek benim için büyük bir şanstı. Ayşe’nin samimi ve etkileyici hikayesi, uzun süre akıllardan çıkmayacak bir eser olarak Altın Portakal’ın tarihine geçti.

Yorum bırakın