Assos, Kaz Dağları’nın eteklerinde, tarihi dokusu ve doğal güzellikleriyle ruhu besleyen bir Ege kasabası. Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerden kısa sürede ulaşılabilmesiyle, “long weekend” için ideal bir rota. 1 Mayıs’ı hafta sonuyla birleştirip kaçtığımız bu keşif dolu rotada, Assos’ta konaklama önerilerinden taş fırında pizzaya, antik kent gezisinden lokal şarap üreticisine kadar birçok ilham verici detayı bulacaksınız.
Antik Limanda Konaklama: Troy Port Hotel

Behramkale’den aşağı doğru, uçurumun kenarındaki keskin virajlardan Assos Limanı’na iniliyor. Burası antik çağlarda yüzyıllar boyu aktif olarak deniz ticareti için kullanılmış, Midilli Adası’na karşı ufak tatlı bir liman. Burada az sayıda taş otel ve restoran bulunuyor. Troy Port Hotel ise hemen denizin kenarında yer alan butik bir otel. Turkuaz renkli denizine karşı kahvaltı yapıp ve bölgenin en beğenilen restoranlarından olan Palamud‘da rakı-meze eşliğinde keyifli bir akşam geçirebilirsiniz.
Taş Fırında Napoliten Pizza: Pizza Mera

Kurumsal hayatı bırakıp Assos’a yerleşen bir çiftin bakir bir köyde hayata geçirdiği Pizza Mera, hem ambiyansı hem de taş fırında yaptığı nefis Napoli usulü pizzasıyla mutlaka şans vermeniz vereken mekânlardan biri. Taş ev, loş ışık, özenle seçilmiş aksesuarlar… Şarabın geldiği seramik sürahi ile bardaklar bile çok zevkli. Vegan seçeneği olmadığı için bana mantarlı peynirsiz bir pizza yaptılar, kapari turşulu pancarlı salatanın peynirini eşim için ayrı servis ettiler. Bu şekilde dahi ikisi de lezizdi. Umarım kısa zamanda menülerine vegan peynirli seçenekler eklerler! Siz de talep edin lütfen… Gelmeden bir iki gün önce rezervasyon yaptırmanızı öneriyorum. Pizzanın ardından hemen karşısında bulunan kafesinde orman manzarasına karşı bir kahve içmeyi unutmayın.
Felsefenin İzinde: Assos Antik Kenti

Tarihi Behramkale Köyü’nün taş evlerinin arasında Arnavut kaldırımlı sokaklarından yürüyerek ulaştığınız antik kent, muazzam Kaz Dağları ve Ege Denizi manzaralı yüksek bir tepede yer alıyor. Burası M.Ö. 7. yüzyılda Aioller tarafından kurulmuş ve Aristoteles’in felsefe okuluna ev sahipliği yapmış. Geniş bir alana yayılan Athena Tapınağı, amfi tiyatrosu ve surları hâlâ ayakta. Assos Antik Limanı’nı da yukarıdan görebiliyorsunuz. Antik kente giden yol boyunca, köy sakinleri birbirinin aynısı ve oldukça turistik ürünler satıyorlar. Keşke buraya özgü yerel lezzetler ve el işleri sunsalar diye düşünmeden edemedim.
Lüks ve Doğa Bir Arada: Manici Çiftlik

Assos’ta kısa zamanınız varsa tek bir yere gidecekseniz orası kesinlikle Manici Çiftlik olmalı! Otel olarak da hizmet veren bu çiftlik, 30 dönümlük devasa bir alanı kaplıyor. Restoranında cam önünde göl ve çiftlik manzarasına karşı yan yana oturabileceğiniz çok keyifli bir alan var. Menüsündeki vegan seçenekler net bir şekilde belirtilmiş veya ufak dokunuşlarla veganlaştırabiliyorlar. Ben bir gün önce pizza yediğim için bu defa domates soslu zeytinli makarna ve şarap tercih ettim. İç bakla püreli enginar salatasının vegan olmayan sosunu da eşim için ayrı servis ettiler. Ardından buggy ile gittiğimiz teras barı, engin orman manzarasıyla nefesinizi kesecek cennet gibi bir yer! İmza kokteylleri ve etnik lounge müzikleriyle güneşi batırmak eşsiz bir deneyim. İki yer için de rezervasyon yaptırmanız gerektiğini not düşeyim.
Saklı Bir Hazine: Doseluna Şarap Bağları

Koç Üniversitesi’nde akademisyen olan Lucienne ile doktor eşi Doğan Bey’in deniz manzaralı şarap bağında; cabernet sauvignon, merlot, sauvigon blanc ve montepulciano d’abruzzo olmak üzere dört farklı üzüm yetiştiriliyor. Burada ne yazık ki tadım şansı yok ancak şaraplarını satın almak mümkün. Şarabı berraklaştırmak veya filtrelemek için hiçbir hayvansal ürün kullanmadıklarını da özellikle belirtmek isterim (evet belki şaşıracaksınız ancak bazı içecekler bu nedenle vegan olmayabiliyor). Burada dilerseniz Recep Bey eşliğinde bağları gezerek şarap hakkında bilgi almak mümkün. Gelmeden önce telefonla iletişime geçmenizi öneriyorum.
İtalyan Köylerinden Farksız!: Yeşilyurt Köyü

Daha önce gitme fırsatı bulduğum Adatepe Köyü de bende bu hissiyatı uyandırmıştı. Dağın yamacında konumlanmış Yeşilyurt Köyü, eğimli sokakları ve yemyeşil ağaçların arasında yer alan taş evleri ile o fotoğrafik İtalyan köylerini aratmıyordu. Köy meydanında tavla eşliğinde kumda kahve içtikten sonra, Manici Kasrı’na doğru keyifli bir yürüyüşle arka sokaklarının tadını çıkarmanızı öneririm. Oldukça zevkli evlerin bulunduğu tablo gibi manzaralarla karşılaşacaksınız!
Kokteyl Zamanı: Casa Mila

Yeşilyurt Köyü’nde yer alan Casa Mila otel ve restoran olarak hizmet veriyor. İtalyan mutfağından yemekler sunan menüsünde maalesef veganları unutmuşlar ve kolayca veganlaştırabileceklerini düşündüğüm seçeneklerle ilgili de çok yardımcı olmadılar – genelde mutlaka kebapçılar bile daha fazla esneklik gösteriyor. Ancak bahçesinde köyün taş evlerine karşı kokteylinizi yudumlamak için güzel bir alternatif. Kokteylin köpüğünü de yumurta akıyla değil çöven otuyla yaptıklarını belirtmeliyim. Dolayısıyla hem manzarası hem de vegan kokteyl seçenekleriyle gönlümü kazanmayı başardılar. Umuyorum bu yazı onlarda bir farkındalık oluşturur.

Yorum bırakın