Hayvanat bahçeleri, insanlara eğlence sunma bahanesiyle hayvanların özgürlüğünü elinden alan ve bu sömürü üzerinden para kazanan yerlerden sadece biridir. Çocukken belki de bilinçsizce bulunduğumuz, henüz sorgulamadığımız ve normal kabul ettiğimiz yerlerdi. Yetişkinlikte ise böyle korkunç bir sistemin hâlâ nasıl sürebildiğini sorguluyoruz. Ancak ne yazık ki bu konu, toplumda hâlâ yeterince gündeme getirilmiyor. Oysa hayvanat bahçeleri, vahşi hayvanların kendi doğal ortamlarından koparılıp hapishanelere kapatıldıkları yerlerdir.

Hayvanat Bahçelerinin Tarihi
Antik çağlarda, M.Ö. 3000–2000 yıllarında, güç ve prestij amacıyla canlı hayvan koleksiyonculuğu yapılıyordu. Bu koleksiyonlar, özellikle saray çevresinde, yöneticilerin zenginliğini ve otoritesini göstermek için kullanılıyordu. Yunan ve Roma dönemlerinde ise hayvan barınakları, yalnızca gösteriş için değil, aynı zamanda bilimsel amaçlarla da kullanılmaya başlandı. Bu dönemlerde yapılan gözlemler, hayvanların sınıflandırılması için kaynak oluşturdu.
8. yüzyılda Charlemagne, İngiliz krallarından özellikle Henry I ve 13. yüzyılda Londra’daki Tower of London’da kurulan menajeriler (hayvan koleksiyonları), bu geleneğin örneklerindendir.
18. yüzyıldan itibaren Avrupa’da şehirleşme arttıkça, doğa insanın dışında kalan ve kontrol edilmesi gereken bir nesneye dönüştü. Bu süreçte hayvanlar da “egzotik varlıklar” olarak sergilenebilir objelere indirgenmeye başladı.
20.Yüzyıl: Kafessiz Göstermenin Yeni Kılıfı
20. yüzyılın başlarında, hayvanat bahçeleri yapısal olarak değişmeye başladı. Almanya’da Carl Hagenbeck’in öncülüğünde geliştirilen “kafessiz tasarım” anlayışı, demir parmaklıkların yerini doğal görünümlü hendeklerin ve taş duvarların almasını sağladı. Bu değişim, ziyaretçiye “hayvanlar özgürce dolaşıyor” izlenimi verirken, esasında tutsaklığın sadece biçim değiştirdiği bir yaklaşımdı.

Bugün: Romantize Edilmiş Tutsaklık ve Göstermelik Vicdan
Günümüzde hayvanat bahçeleri, hâlâ milyonlarca ziyaretçiyi ağırlayan devasa ”eğlence merkezleri” olarak varlığını sürdürüyor. Görünürdeki değişim — doğal yaşam alanlarına benzetilen ortamlar, bilgilendirici panolar, koruma projeleri, bilimsel çalışmalar — aslında gerçeğin üzerini örtmeye yönelik bir çabadan ibaret.
Çünkü temel mesele değişmedi: hayvanlar özgür değiller.
Hayvanat Bahçelerinin Sunduğu “Koruma” ve “Bilimsel Araştırma” İddiaları
- Ex situ koruma (yerinden uzak koruma): Hayvanat bahçelerinde, doğal yaşam alanı dışındaki ortamlarda tutulan hayvanların nesillerini devam ettirmeye çalışmak.
- Reintroduksiyon (geri doğaya salma): Yerinden uzak korumayla nesli devam ettirilen hayvanların, doğal yaşam alanlarına kontrollü olarak salınması. Bu geri salınım çok az olup, hayvanat bahçelerinde doğan hayvanlar doğada hayatta kalamamaktadır.
- Veterinerlik ve genetik araştırmalar: Özellikle nesli kritik türlerde, yapay döllenme ve embriyo dondurma gibi çalışmalarda hayvanat bahçeleri bir laboratuvar gibi kullanılıyor. Ancak bu çalışmalar, üniversitelerde yapılan araştırmalarla kıyaslandığında hem sayıca çok az hem de çoğunlukla hayvan refahı için değil, daha çok üreme ve bakım kolaylığı içindir. Kaplan, panda, fil gibi ilgi çeken türlerin çiftleştirilmesi ön planda; oysa ekosistem için kritik olan ama “sıradan” türler göz ardı edilmektedir.
Doğal alanları yok eden sistemle aynı sistem, hayvanat bahçesinde “koruma” yapıyoruz diyor.

Davranışsal Sorunlar ve Hayvan Refahı Gerçeği
Hayvanat bahçelerinde yaşayan çoğu hayvanda davranışsal problem görülür; stereotipi (tekrarlayıcı, anlamsız davranışlar), apati ve depresyon benzeri belirtiler (özellikle zeka seviyesi yüksek primatlar, yunuslar ve fillerde), aşırı saldırganlık veya aşırı uysallık. Hiçbir şekilde bir refahtan bahsetmemiz mümkün değil.
Eğer gerçekten bir koruma kaygısı güdülüyor olsaydı, hayvanların doğal yaşam alanlarını korunmaya yönelik sistemler görüyor olabilirdik. Kapitalist sistem, hiçbir zaman hayvan refahını düşünmemiştir. Kendini hayvanlardan üstün gören sistemin sorunu, içinde yaşadığımız gerçeklikten giderek uzaklaşmasıdır. Dünyada var olan her şeyin kendisine hizmet için orada olduğunu düşünen zihniyetin sonunu yine bu anlayış getirecektir. Üzerimize düşen görev, bu zihniyetin yıkılması için bu farkındalığı yaymaktır.
Bonus: Egzotik Türler Olarak Sergilenen İnsanlar
18. ve 19. yüzyılda, özellikle sömürgecilik döneminde, Batılı ülkelerde Afrika, Asya ve Amerika yerlileri, hayvanat bahçelerine benzer mekanlarda “egzotik türler” olarak sergilendi. Zamanında yapılan bu aşağılamayı şimdi herkes kınayacaktır. Gelecekteki insanlar da, hayvanların eğlence amaçlı hapishanelerde sergilenmesini kınayacaktır.


Yorum bırakın