Hitchcock’un Psycho Filmi Üzerine Bir Okuma

6–8 dakika

Psycho sadece bir gerilim filmi değil, aynı zamanda gerçeklikten kopmuş bir adamın hikayesi. Hitchcock’un psikanalize ilgisi bu filmde açıkça görülür. Freud’a göre, bastırılan duygular ya da arzular, bilinçdışında kalmaz ve zamanla başka biçimlerde geri döner. Gerçekle yüzleşemeyen kişi bu duygularla başa çıkabilmek için fanteziye yönelir. Filmin baş karakteri Norman da suçluluğunu taşıyamayınca bilinçdışının kurduğu bir fanteziye sığınır ve gerçeklikten uzaklaşır.

Marion’un Hikâyesi

Film Marion Crane’in çalıştığı emlak ofisinden para çalıp kaçmasıyla başlar. Ama sonra pişman olup parayı geri vermeye karar verir ve tam da bu kararın üstüne, geceyi geçirmek için bir motele yerleşir. Orada banyoya girer. Sadece bedenini değil, içindeki suçluluğu da yıkamaya çalışır gibi, temizlenmek ister. Ama tam o anda öldürülür, yani vicdanen temizlenmeye çalışırken cezası gelir. Hitchcock burada çok sert davranır çünkü ne dönüşme şansı var, ne de pişmanlıkla yaşama… Suçun bedeli anında ödetilir.

Peki neden? Neden Marion’a bu kadar sert davrandı Hitchcock, karakter pişman olmuşken, geri dönmeye karar vermişken? Belki de şunu söylüyordur: hayatta bazen bazı kararlar için çok geç kalınmış olabilir, pişmanlık bazen yetmez. Ya da daha karanlık bir yerden bakarsak, Marion’un arınma arzusu aslında bilinçdışı bir ceza isteği gibi de düşünülebilir. Duşa girmek sadece yıkanmak değil, teslim olmak gibi de görülebilir ve Hitchcock bu teslimiyetin üstüne hiç tereddüt etmeden cezayı keser.

Hitchcock’un Kadın Karakterleri

Ama sonra ister istemez şunu da soruyorum kendime: yine bir kadın cezalandırılıyor, yine bir kadın ölüyor. Farkında mıyız? Daha önce de böyle oldu ve Hitchcock’un diğer filmlerine bakınca da benzer örneklerle karşılaşıyoruz. Kadın karakterler çoğu zaman güçlü, akıllı, bağımsız olarak başlar hikayeye ama sonra bir şekilde ortadan kaldırılırlar. Ne kadar belirgin olurlarsa, o kadar çabuk yok edilirler gibi.

Bu sadece Psycho’ya özgü değil. Rebecca, The Birds, Vertigo ve hatta Rear Window’da bile kadınlar ya kaybolur, ya yıkılır ya da cezalandırılır. Hitchcock bir yandan arzuyu sahneye çıkarır, öbür yandan da bunu hep bir cezayla takip ettirir. Kadın karakterler söz konusu olduğunda bu, tekrar eden bir patern hâline gelir. İzlerken biz de fark etmeden bu paternin bir parçası oluruz.

O yüzden Marion’un ölümü sadece onun kişisel hikâyesi değil. Çünkü Hitchcock’un filmlerinde kadınlar arzu duyduklarında ya da kendi yollarını seçtiklerinde çoğu zaman bir bedel öder. Marion’un başına gelen de bu paternin bir parçası gibi duruyor.

Norman’ın Gözetleme Sahnesi

Norman’ın gözetleme deliği, “Susanna ve Yaşlılar” adlı tablonun arkasındadır. Tabloda, Susanna isimli bir kadın bahçede yıkanırken iki yaşlı adam onu gizlice izler. Kadın karşı koyunca ona iftira atılır. Hitchcock’un bu tabloyu bilinçli seçmiş olması muhtemeldir. Norman’ın gözetleme eylemiyle tablodaki sahne arasında açık bir benzerlik vardır. Her iki durumda da erkek bakışı kadını izler ve kontrol etmeye çalışır. Bu da Norman’ın davranışının yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir bakışın parçası olabileceğini düşündürür.

Hitchcock belki de kadınları cezalandırmaktan çok, toplumun onları nasıl cezalandırdığını göstermek istedi. Kadın kendi isteğini dile getirdiğinde ya da bağımsız bir yol seçtiğinde, toplum bunu tehdit olarak görebiliyor. Hitchcock da bu tepkiyi göstermek istemiş olabilir.

Norman’ın İçsel Mücadelesi

Banyodan önce Norman’la kısa bir sohbet ederler. Ardından Norman onu gözetler, kadına arzu duyar ama hemen suçluluk hissiyle baş başa kalır. Çünkü kadınlara duyduğu her arzuyu annesine ihanet gibi algılar. Annesi, onun kadınlarla yakınlaşmasına izin vermeyen, her şeye karışan baskıcı bir figürdür. Bu yüzden Norman arzu duyduğunda, ya bastırmak ya da yok etmek ister.

Babasının ölümünden sonra Norman’ın annesiyle ilişkisi giderek daha iç içe ve sınırsız hâle gelir. Annesi onun birey olmasına izin vermez, Norman da kendini ondan ayrı bir benlik olarak kuramaz. Onu öldürdüğünde bile bu bağı koparamaz. Bu kez annesini zihninde yaşatır. Gerçeğin yerini, kendi içinde kurduğu bir fantezi alır.

Belki de bu yüzden Norman, ruhsal olarak çocuk kalmıştır. Film, annesinin başka bir erkekle birlikte olduğuna dair doğrudan bir sahne sunmaz ama bunu ima eden bazı ipuçları vardır. Bu durum, Norman’ın içinde kıskançlık, terk edilme korkusu ve öfke biriktirmesine yol açmış olabilir. Annesini de bu duygularla öldürdüğü düşünülebilir. Ama mesele sadece onu ortadan kaldırmak değildir. Onu sonsuza dek kendine ait tutmaktır. Çünkü ölüm bile bu bağı koparamamıştır.

Bastırılmış Duyguların Bilinç Düzeyine Çıkışı

Annesini öldürdükten sonra, yaşadığı suçlulukla baş edemez. Freud’a göre bastırılan duygular yok olmaz, zamanla başka biçimlerde geri döner. Norman da bu suçluluğu bastırdığı için annesini zihninde yaşatmaya başlar. Onun sesiyle konuşur, kıyafetlerini giyer, hatta onun gibi düşünür. Gerçeği taşıyamadığı için kendi içinde başka bir dünya kurar ve orada yaşamaya başlar.

Bence bu çok tanıdık bir şey. Çünkü bazı insanlar gerçekle yüzleşemiyor, o gerçek içlerini acıtıyor. Kaybetmeyi, terk edilmeyi, suçlu olmayı kabul edemiyorlar. Bu yüzden başka bir şey kuruyorlar, daha dayanılır bir hikâye. Norman da tam bunu yapıyor. Gerçeği bastırıyor, yerine başka bir dünya koyuyor ve orada kalıyor.

Norman dışarıdan sakin, kibar ve utangaç biri gibi görünür. İnsanlar onu zararsız bulur, hatta güvenilir. Ama bu görüntü, içinde bastırdığı aşırı karmaşayı saklamak içindir. İçinde kopan duygular öyle yoğundur ki kimse bilsin istemez. Bazen bu duygulara dayanamaz. Suçluluk, korku, özlem ve öfke birbirine karışır. Kendini korumak için bir maske takar. İnsanlara iyi görünmeye çalışır ama aslında kendi içinde parçalanmıştır. Ne hissettiğini zamanla unutmuştur. Onu ayakta tutan tek şey, kurduğu dünya ve orada tuttuğu “annesidir”.

Norman en büyük yalanı başkalarına değil, kendine söyler. Annesinin yaşadığına kendini inandırır çünkü gerçeğe dayanamaz. Gerçekle yüzleşse yok olacağını hisseder. Çünkü bazı gerçekler, benliği parçalayacak kadar keskindir. İnsan bazen gerçekle karşılaşmamak için sahte ama “güvenli” bir dünya kurar. Ayakta kalabilmek için eksik yaşamayı kabul eder.

Norman’ın Çift Kişilik Durumu

Norman’ın içinde yıllardır süren çift kişilik durumu, annesinin aslında çok önce öldüğünün ortaya çıkmasıyla netleşir. Sam, Norman’ı annesinin kıyafetleriyle Lila’ya saldırmaya çalışırken durdurur. Ardından polisler gelir ve Norman yakalanır. Bu sahne, onun annesinin kişiliğine tamamen büründüğünü, suçu ve sorumluluğu bilinçdışı olarak ona yüklediğini ve bastırdığı çatışmaların sonunda davranışa dönüştüğünü gösterir.

Her cinayette Norman annesini temsil eden peruk ve kıyafetleri giyer. Bu, hem suçluluk duygusundan kaçmanın hem de bastırdığı çatışmaları dışa vurmanın bir yoludur. Marion’u bu haldeyken öldürüp ardından kendi kimliğine dönerek cesedi gizlemesi, Norman’ın hem psikolojik olarak parçalanmış olduğunu hem de suçu annesinin üzerine atmaya çalıştığını gösterir.

Gerçeğin Çöküşü

Peruk yere düşününce maske de düşüyor. Bu an, Norman’ın gerçek kimliğinin yüzeye çıkmaya başladığı yer. Film, onun tamamen annesi gibi davrandığı hücre sahnesiyle sona erer. Orada annesiymiş gibi konuşur ve yüzüne bir an kuru kafa silueti düşer. Bu, artık gerçekle bağının tamamen koptuğunu ve yalnızca kafasında kurduğu dünyada kaldığını gösterir.

Psycho’yu sadece bir korku ya da gerilim filmi olarak görmek eksik olur. Film, insan zihnindeki derin çatışmaları ve kırılganlıkları anlatan bir dramdır. Korku öğeleri bu dramı daha etkili kılmak için kullanılmıştır. İzlerken geriliriz ama aslında Norman’ın iç dünyasında yaşadığı çöküşe tanıklık ederiz.

Filmin sonunda bataklıktan çıkarılan araba, Norman’ın bilinçdışında sakladığı karanlık ve karmaşık duyguları simgeler. Bu sahne, bastırdığı gerçeklerin zorla yüzeye çıktığını ve artık bunlarla kaçamayacağı bir şekilde yüzleştiğini gösterir. Aynı zamanda onun zihinsel çöküşünün ve gerçekle karşı karşıya kalmasının kaçınılmaz hale geldiğini anlatır.

Fantezinin Koruyuculuğu ve Yıkıcılığı

Bu filmi ve Norman’ın psikolojisini düşündükçe kafamda bazı sorular ve cevaplar da oluşmuştu. Belki sizin de ilgilinizi çekebilir. Norman o fanteziyi hiç oluşturmasaydı hayatı nasıl olurdu? Bu fantezi aslında onun açısından bakınca “sağlıklı” bir şey miydi?

Zor bir soru. Norman için o fantezi, zihinsel bir koruma kalkanı gibiydi çünkü gerçekle yüzleşmek onun için dayanılmaz olurdu. Suçluluk ve korkuyla başa çıkmasını sağladı, kısa vadede ona güç verdi ama uzun vadede sağlıksız ve yıkıcıydı. Eğer fantezi olmasaydı, Norman doğrudan korku, suçluluk ve gerçekle yüzleşmek zorunda kalırdı ki bu da muhtemelen çok daha ağır bir yıkım olurdu.

Sonuç olarak psikolojide bazı savunma mekanizmaları hem zararlı hem de hayatta kalmayı sağlayan stratejiler olabilir. Norman’ın fantezisi de böyle bir şeydi. Bu psikanalitik okuma, Norman’ın yaşadığı içsel çatışmayı ve kırılmayı anlamamıza yardımcı olur ama bu, onun yaptıklarını aklamak ya da mazur göstermek anlamına gelmez.

Bu film şunu gösteriyor: kötülük sadece bir insanın içinde ortaya çıkmaz; bastırılan duygular, çevrenin etkisi ve toplumun arzulara karşı tutumu da bunda pay sahibidir. Yani mesele sadece Norman değil, onu bu hale getiren her şey birlikte düşünülmeli.

Norman bir katil ve bu gerçek değişmez. Onun psikolojik durumu bu gerçeği açıklayabilir ama ortadan kaldırmaz.

Norman Bates karakteriyle Hitchcock psikanalizin sinemadaki karşılığını ustaca ortaya koymuştur.

Kaynak: imdb.com

Yeni yazıların e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

Yorum bırakın

Bizi Instagram’da Takip Edin!

AliveSouls'a ücretsiz abone olun!

Güncel yazılardan ve haftalık bültenden anında haberdar olmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin