Yangınlar, ölümler, adaletsizlikler… Bazı sabahlar uyandığımızda hayat aynı gibi görünse de, içimizde tarif edemediğimiz bir ağırlık taşırız. Gündem değişse de ruhumuzda izler bırakır. Çünkü bazı acılar sadece bireylere değil, hepimize dokunur. Bu duyguyu tarif edemediğimizde ise genellikle “yorgunluk”, “hissizlik” ya da “boşluk” olarak yaşarız. Şimdi bu yaşadığımızın adını koymalıyız çünkü ancak adını koyabildiğimiz şeyle başa çıkabiliriz. Hissettiğimiz şeyin adı: kolektif yas.

Acının Ortasında Kalmak
Toplumsal felaketler – yangınlar, depremler, kadına/çocuğa/hayvana şiddet, ekonomik çöküşler, yaşam haklarının ihlali, adaletsizlik, kayıplar – sadece doğrudan etkilediği insanları değil, toplumun tümünü yaralar.
Bir felaketi direkt yaşamamış olsak bile, televizyon ekranları ve sosyal medyayla birlikte bu acının içine çekiliriz. Ve bazen bu duygusal ağırlık karanlık gibi üzerimize çöker: bir yorgunluk, hissizlik, doluluk, öfke, üzüntü… Hepsi bir arada karmakarışık bir ruh hali. İşte bu karmaşıklığın adı kolektif yas.
Kolektif Yas Nedir?
Bireysel yas, bir kişinin yaşadığı kişisel kayıplarına verdiği duygusal tepkidir. Ancak kolektif yas, toplumun tamamının ya da büyük bir kısmının ortak bir kayıp karşısında hissettiği derin kederdir. Eşlik eden diğer duygular arasında acı, öfke ve umutsuzluk ve çaresizlik hissini sayabiliriz.

Kolektif yas, toplumun genelinde bir duygusal dalga yaratır ve kişiler arasında ortak bir duygunun paylaşılmasına neden olarak toplumsal bir bağ kurar. Yaşanan felakete bireysel bir kimlik ile değil, toplumsal bir kimlikle başa çıkmaya çalışırız. Bir yangın, bir patlama, toplumsal travma… Bu olaylar sadece fiziksel yıkıma yol açmaz, aynı zamanda duygusal bir yıkıma da sebep olur ve kolektif hafızada iz bırakır. Çünkü geçmişimiz ve ortak belleğimizi de kaybederiz. Kolektif yas, sürekli bir üzgünlük, öfke, suçluluk veya çaresizlik hissi, aşırı empati veya hissizleşme gibi duygularla kendini gösterebilir.
Tehlike Algısının Sürekliliği
Toplum olarak kriz zamanlarında da, tıpkı bireysel travma karşısında olduğu gibi sinir sistemimiz alarm moduna geçer. Beynimiz sürekli bir tehdit algısı içinde olur: bu, savaş-kaç sisteminin veya donakalmanın aktif hale gelmesi anlamına gelir.

Sürekli tetikte kalmak, uzun vadede zihinsel ve duygusal tükenmeye yol açar. Bireysel tehditler karşısında yaşadığımız tüm fiziksel ve ruhsal tepkileri kolektif yas dönemlerinde de deneyimleriz. Günlük işlerimizi yürütmekte, dikkatimizi toplamakta, sosyal ilişkiler kurmakta, okuduğumuz ve gördüklerimizi objektif bir şekilde değerlendirmekte, uyumakta, ruhsal bütünlüğümüzü korumakta zorluk yaşarız. Kendimizden gittikçe uzaklaşıyor, kayboluyor gibi hissederiz. Tüm bunlar kolektif yasın parçalarıdır.
Travmaya Tanıklık Etmek
Doğrudan mağdur olmasak da, tanıklık etmek de bir tür travmadır. Sosyal medya çağında binlerce kilometre uzakta yaşanan bir yangını gerçek zamanlı olarak izlemek, orada olmasak da zihnimizi oraya götürür. Beynimiz oradaymış gibi tepkiler vermeye başlar. Bu durum, psikolojide “ikincil travma” olarak geçer.
Bu tür travma karşısında kişi:
- Kendini yetersiz ve çaresiz hissedebilir
- “Hiçbir şey yapamıyorum” hissiyle suçluluk yaşayabilir
- Empati yorgunluğu nedeniyle çevresine karşı tahammülsüzleşebilir

Medyanın Rolü
Günümüzde medya her alanda elimizdeki en güçlü araç. Genel olarak yararları olduğu kadar zararları da olabiliyor. Burada fark yaratan medyanın kullanımı oluyor. Neyi, ne zaman ve nasıl gördüğümüz; duygusal durumumuzu da belirliyor.
Dolayısıyla toplumsal olayların kolektif yası ortaya çıkarmasında en etkili kanal medyadır. Bilgilerin anında yayılması, herhangi bir filtreden geçmeden tüm görüntü ve seslerin hepimizin önüne çıkarılması ve gündemin sıcak tutulması gibi sebeplerle yaşanan herhangi bir olay, çok büyük bir kolektif yas sürecine sebep olabiliyor.
Yaşanan olaya direkt tanıklık edenler fiziksel zorluklarla savaşın en büyüğünü verirken, olaylara uzaktan tanıklık edenler ise daha çok çaresizlik gibi duygusal zorluklarla başa çıkmaya çalışır. Herkes bir şeyler yapmak ister ama maalesef olay henüz sıcakken bu çoğu zaman mümkün olmaz. Hızlıca harekete geçmeye çalışırken bazen yanlış kararlar alır, yardımlaşmak isterken farkında olmadan süreci zorlaştırabiliriz. İyi niyetle bile olsa, fevri tepkiler felaketin etkisini daha da büyütebilir. Toplumsal olaylar karşısında en önemli şey; toplu bir şekilde ama farkındalıkla hareket edebilmek.

Nasıl Baş Ederiz?
Kolektif yasla baş etmek, yaşadığımız tüm olumsuzluklar karşısında olduğu gibi, burada da duygularımızı bastırmakla değil, onları tanımak ve kabul etmekle mümkündür.
- İzin ver: Kendine üzülme, ağlama, öfkelenme hakkı tanı.
- Elinden gelenlere odaklan: Yapamadıklarına odaklanmak seni sadece daha fazla çaresizliğe ve işlevsizliğe sürükler. Onun yerine bu durumda ve bu mesafede neler yapabileceğini, nasıl yardımcı olabileceğini düşün. Bazen sadece doğruluğunu bildiğimiz bilgileri yaymak bile tahmin ettiğimizden fazla işe yarar.
- Ritüeller oluştur: Yas, ritüelle birlikte akabilir. Yazmak, konuşmak, paylaşmak, yürümek gibi küçük ama anlamlı eylemler iyileştiricidir.
- Kendini suçlama: “Neden bu kadar etkileniyorum?” yerine, “Etkilenmem çok normal ve insanca” demeye çalış.
- Yalnız olmadığını Hatırla: Acının içinde yalnız olmadığını bilmek, insanın en derin ihtiyacıdır. Unutma, tüm bu acıları hepimiz yaşıyoruz. Hiçbirimiz yalnız değiliz ve bu yas sürecine en güçlü ilaç dayanışmadır.

Toparlanma Değil, Dönüşüm
Yıllardır hayatımızda geniş yer kaplayan bir ifade var: “Normale dönmek”. Artık bu süreçlerin sonunda hedefimiz normale dönmek olmayabilir. Belki de artık yeni bir normali inşa etmeliyiz. Yas, bir toparlanma değil, bir dönüşüm sürecidir.
Yaşadıklarımızı geri alamayız, yitirdiklerimizi geri getiremeyiz. Ancak bu dönüşümde kendimize ve birbirimize ne kadar şefkatli davranırsak, o kadar güçlenebilir ve ayağa kalkabiliriz. Atacağımız her adım çok kıymetli çünkü sadece ve sadece o küçük adımlar birleşince bir gelecek ve bir umut inşa edebiliriz.
Etkimizi asla küçük görmemeliyiz. Bir ağaç dikmek, ufak bir bağışta bulunmak, bir canlıya yardım eli uzatmak gibi bireysel hareketlerimiz, kolektif yas sürecinde bireysel olmaktan çıkar, çığ gibi büyür ve asla tahmin edemeyeceğimiz değişimlere yol açar. Böylece kolektif yas, kolektif iyileşmeye dönüşür.

Kolektif yas zamanlarında yaşadığımız duygular, sadece bireysel değil, toplumsal bir acının yansımasıdır. Bu süreçte önemli olan; duyguları bastırmak değil, onları kabullenmek, birbirimizi anlamak, birbirimize yardım eli uzatmak ve bu duyguları hep birlikte taşımaktır. Unutmayın: Acıyı inkâr ederek değil, kabul ederek iyileşmeye başlarız. Toplumsal olaylar karşısında ise ancak ve ancak birlikte iyileşebiliriz.

Yorum bırakın