Aktivizm, bireylerin yaşamları boyunca savundukları haklara yönelik duygu, düşünce ve davranışlarının gelişmesidir. Bu gelişim, çoğu zaman elde bulunmayan normatif hakların kazanılmasına yöneliktir. Bu yazıda, vegan aktivizmine yönelik etik ötekileştirme konusu ele alınmaktadır.

Veganlığın Aktivist Boyutu: Bir Duruştan Fazlası
Veganlık yalnızca bir beslenme biçimi değildir; hatta çoğunlukla beslenme ile sınırlı değildir. Bir duruş ve düşünümsellik biçimidir. Hayvanların sömürülmeden yaşama hakkını savunur; onların emek-zaman sömürüsünü açıklar ve yaşamları boyunca bireyselliklerinin kabul edilmesini esas alır.
Vegan insanlar, çoğu aktivizm türünden farklı olarak, savundukları acının öznesi değil, temsilcisidir. Örneğin LGBT+ bireyler ve göçmenler, doğrudan kendi haklarını savunur ve öznel acıları üzerinden aktivizm üretir. Bu nedenle vegan aktivizmi ile diğer aktivizm türleri arasında doğal bir özne ayrımı ortaya çıkar. Bu ayrım, aktivizm alanında kendisini hiyerarşik bir biçimde gösterir; söylemlerde ve pratik tutumlarda yeniden üretilir.
Kesişimsellik ve Hiyerarşi: Vegan – LGBT+ Mücadeleleri
Savunulan haklar ve paradigmalar kesişimsel bir boyut kazanabilir. Vegan–LGBT+ özne ya da vegan–LGBT+ müttefiki kimlikler eşit derecede hak savunucusudur. Ancak LGBT+ özne olup navegan olan kimlikler, bu kesişimsel mücadelede çoğu zaman müttefiki oldukları veganların savunduğu değerleri ihlal eder. Böylece bir hiyerarşi oluşur.

Örneğin, LGBT+ müttefiki vegan özneler söylem ve davranış bütünlüğüyle LGBT+ aktivizmine zarar vermezken; navegan bazı LGBT+ özneler hayvansal ürün tüketmeye devam ederek ve türcü pratikleri yeniden üreterek vegan aktivizmin etik ve politik bütünlüğünü zedeler. Bu durumda kesişimsellik adı altında aslında hiyerarşik bir ilişki biçimi yeniden kurulmuş olur.
Aktivizmde Çelişkiler: Hakların Kesiştiği Noktalarda Tıkanma
Bu hiyerarşi, öznelerin savundukları hakların çelişmesinden kaynaklanmaz. Aksine, olgusal ve niteliksel açıdan birbirlerini desteklerler. Ancak pratik yaşamda navegan özneler, hakların kesiştiği noktalarda bir uzlaşmaya gitmeyi tercih etmemektedir.
Vegan aktivizmi ile liberalizm veya statücülük arasında pozitif bir ilişki olduğunu düşünen kesimler mevcuttur. Bu nedenle ortaya çıkan hiyerarşi, aktivist öznelerin kendi iç tutarlılıklarını zedeler. Çünkü göçmenlik ve LGBT+ aktivizminden örnekle, tüm aktivizm türleri temel olarak “yaşam hakkı”nı savunur. İnsan hakları savunusunu merkeze aldığını iddia eden bir LGBT+ aktivistinin hayvanların yaşam hakkını gündeme almaması, düşünümsellikten uzak ve ezbere bir aktivizme işaret eder.
Feminist Aktivizm ve Türcülük: İnsanı Merkeze Alan Paradoks
Benzer şekilde, feminist aktivizm cinsiyet-görev ilişkisini yıkarak modernist sınırları aşmayı hedefler. Ancak yalnızca insan yaşam hakkını savunmak, bu sınırların yeniden kabul edilmesine neden olur. Böylece üretilen aktivizm, egemen normların çerçevesinde kalır.
Egemen güçlere karşı mağduriyet yaşayan LGBT+ hareketi eşitlik ilkesine dayanır; ancak yalnızca insan merkezli bir aktivizm üretildiğinde, vegan temsilci öznelerle kesişme yalnızca yaşam hakkı noktasında gerçekleşir. Bu kesişme ise türcü söylemler ve hayvansal gıda tüketimiyle gölgelenir. Böylece bir hiyerarşi doğar.
Teorik açıdan bu hiyerarşiyi anlamak mümkündür; fakat pratikte, kesiştiklerini iddia ettikleri veganizmi anlamadıkları ve kabul etmedikleri kolaylıkla gözlenir. Bu nedenle gerçek kesişimsel mücadele hem vegan olup hem de LGBT+ özne ya da müttefiki olan kimseler tarafından yürütülebilir. Çünkü vegan bireyler, yaşam hakkını savunurken bu hakkı kadın–erkek, genç–yaşlı, yabancı–yerel ya da etnik kimlikler üzerinden kutuplaştırmadan savunurlar.

Temsilci Öznenin Görünmezliği: Acıyı Deneyimlememenin Bedeli
Hiyerarşinin bir diğer boyutu ise temsilci özne ile gerçek özne arasındaki farktır. Acının öznesi olan LGBT+ ve göçmen öznelere kıyasla, acının doğrudan sahibi olmadığı için vegan bireyler, daha az ciddiye alınır. Paylaşılan mağduriyet onların bedeninde gerçekleşmediğinden, vegan aktivizmi çoğu zaman daha dışarıda konumlanır. Bu durum, acının doğrudan deneyimlenip deneyimlenmemesinden kaynaklanır; birey mağduriyetini gösterebildiği ölçüde haklı olduğunu düşünür ve haklarını savunabilir.
Tüm bu tartışma, tanınma ve düşünümsellik kavramları etrafında yürütülmüştür. Farklılıklar, özgürlükler ve yaşam biçimleri karşılıklı olarak kabul edildiğinde tanınma gerçekleşir. Tek tarafın diğerinin sınırlarını ve haklarını kabul etmesi, tanınma için yeterli değildir.
Sonuç: Vegan Aktivizmin Maruz Kaldığı Etik Ötekileştirme
Sonuç olarak, vegan temsilci özneler türcü söylemlere ve hayvansal gıda tüketimi pratiğinin yarattığı çelişkilere maruz kalmalarına rağmen mücadelelerini sürdürürken; LGBT+ aktivizmi çoğu zaman vegan aktivizmin sınırlarını etik bir biçimde ötekileştirmektedir.
Bu tartışmanın teorik zeminini oluşturan tanınma ve düşünümsellik kavramlarını bize armağan eden Bourdieu ve Hegel’i anmak bu yazının borcudur.

Yorum bırakın