Mimarlıkta Yeni Bir Yaklaşım: Hayvanlarla Birlikte Yaşam

3–5 dakika

Şehir, uzun zamandır yalnızca insanın hikayesiymiş gibi yazılıyor. Beton, cam ve asfalt, insanların ihtiyaçlarını karşılayan ve hayallerini taşıyan yapılar olarak görülüyor. Oysa her yol kenarında iz bırakan bir kedi patisi, her balkon köşesinde yuva yapan bir serçe, her duvar çatlağında kök salan bir sarmaşık bize sessizce hatırlatıyor: Bu şehir, sadece bize ait değil.

Hayvanlar için mimarlık

Mimarlığın Sınırlarını Yeniden Düşünmek

Şehrin yalnızca insana ait olmadığını kabul etmek, mimarlığın sınırlarını da yeniden düşünmeyi gerektirir. Çünkü mimarlık, insanın kendine bir ev yapma çabasından çok daha fazlasıdır. Mimarlık yaşama alan açmaktır.

Eğer yaşamı yalnızca insanla sınırlandırırsak, onu daraltmış oluruz; nefesini kısmış, rengini soldurmuş oluruz. Ama yaşamı tüm türlerin birbirine bağlı olduğu bir bütün olarak düşünürsek; kediyle, kuşla, arıyla, topraktaki solucanla birlikte; işte o zaman şehir, gerçekten yaşayan bir mekana dönüşebilir. Mimarlığın potansiyeli tam da bu noktada genişler: Tek bir tür için değil, tüm türlerin birlikte var olabileceği alanlar yaratarak.

Multispecies Design: Yeni Bir Mimari Paradigma

Hayvanlarla birlikte yaşamı merkeze alan mimari yaklaşım tamamen yeni değildir. İnsanlık tarihi boyunca geleneksel yapılar hayvanlarla iç içe kurgulanmış; ahırlar, avlular ve doğal yuvalar yaşamın olağan parçaları olmuştur. 

Hayvanlar için mimarlık
Yarasa Kulesi, New York | Kaynak: archello.com

Ancak günümüzde ortaya çıkan “hayvanlar için mimarlık” anlayışı, hayvanları ilk kez bağımsız birer tasarım öznesi olarak ele alması, türlerin davranışsal ve ekolojik ihtiyaçlarını bilimsel verilerle değerlendirmesi ve kent planlamasına türler arası adalet çerçevesinde dahil etmesi açısından gerçekten yenidir. Bu nedenle, mimarlık tarihinde hayvanlarla ortak yaşam fikri tanıdık olsa da, hayvanların hak ve ihtiyaçlarını sistematik biçimde tasarımın merkezine yerleştiren “multispecies design” yaklaşımı oldukça yenidir.

Bu yeni yaklaşım, şu soruları ilk defa sistematik olarak sorar:

  • Hayvanın davranışı neyi gerektirir?
  • Türün güvenlik, hareket, barınma ve üreme ihtiyaçları nelerdir?
  • Yapı, bu türün yaşam döngüsüne nasıl zarar vermez?
  • Hayvan insanla aynı mekanı paylaşırken neye ihtiyaç duyar?

Bu yaklaşım, insan merkezci tasarım anlayışını sorgulayarak şehri bir ortak yaşam alanı olarak yeniden düşünmeye davet eder. Çünkü hayvanların ihtiyaçlarıyla uyumlu mekanlar üretmek yalnızca etik bir tercih değil, ekolojik bütünlüğün sürdürülebilirliği açısından da bir gerekliliktir.

Hayvanlar için mimarlık
Kuş, Arı, Böcek Yaşam Duvarı, İngiltere | Kaynak: swarch.co.uk/

Hayvanlar için mimarlık, yardım etmenin ya da lütfetmenin ötesindedir. O bir hatırlatmadır: Barınma hakkı yalnızca insana özgü değildir. Yuvaya dönüşen bir ağaç kovuğu, toprağa oyulmuş bir in, dallarla örülmüş bir kuş yuvası da birer doğal barınma mekanıdır. Bu gerçek kabul edildiğinde, insan eliyle ortaya çıkarılan yapıların da daha adil, daha duyarlı ve daha kapsayıcı olabileceği anlaşılır.

Kentte Hayvan Olmanın Mekansal Sorunları

Kentte hayvan olmak, yalnızca fiziksel bir varoluş değil, aynı zamanda ciddi mekansal sorunlarla baş etme halidir. Hayvanlar için mimarlık, şehirlerin içinde yaşayan hayvanların yaşadığı bu temel sorunlara somut çözüm önerileri getirmelidir. Bunlar arasında:

  • Barınma alanı eksikliği
  • Güvenli geçiş yollarının olmaması
  • Su ve besin kaynaklarına erişim zorluğu
  • İnsan-yaban hayvanı çatışması
  • Kentsel gürültü ve yapay ışık nedeniyle bozulan yaşam döngüleri

gibi sorunlar bulunur. Ve bu yeni yaklaşım, tüm bu başlıklara mimari ve kentsel tasarım aracılığıyla yanıt geliştirmeyi amaçlar.

Ördek Evi, Tayvan | Kaynak: dezeen.com

Hayvanlar İçin Mimarlık Ne Olmamalı?

Hayvanlar için mimarlık; beton zeminli, demir parmaklıklı barınaklar inşa etmek değildir.  Sadece hayvanları bir yere “kapatmayı” veya onları şehirden izole etmeyi hedeflemez. Tam tersine, farklı türlerin kentle kurduğu ilişkiyi doğal haline uygun şekilde destekleyen, güvenli ve geçirgen alanlar tasarlamayı amaçlar.

Bugün birçok şehirde köpeklerin toplatılıp, çoğu zaman yetersiz koşullara sahip barınaklara kapatılması, aslında insan merkezci kent anlayışının en çarpıcı sonuçlarından biridir. Aç ve susuz bırakılan, doğal davranışlarını sergileyemeyen bu hayvanlar, mimarlığın dışlayıcı yüzüyle doğrudan karşılaşır. Oysa bu durum yalnızca bir yönetim sorunu değil; aynı zamanda mekanın kurgulanış biçiminin etik bir problemidir. 

Benzer bir dışlayıcı yaklaşımın başka bir yüzü de hayvanat bahçelerinde görülür. Doğal yaşam alanlarından koparılan hayvanlar, estetik bir “gösteri mekanı”na dönüştürülmüş kafeslerde ziyaretçilere sergilenir. Doğal davranışlarını ortaya koyamadıkları, hareket alanlarının kısıtlandığı bu yapılar, aslında mimarlığın nasıl kontrol ve tahakküm aracı haline gelebileceğinin çarpıcı bir örneğidir. Beton zeminler, yapay kayalar ve steril tasarımlarla düzenlenen bu mekanlar, hayvanın doğasını temsil ediyor gibi görünse de gerçekte onun özgürlüğünün mimari olarak kısıtlanmış bir simülasyonundan ibarettir. 

Hayvanlar için mimarlık
Ekolojik Köprü, Singapur | Kaynak: https: arkitera.com

Hem sokak köpeklerinin barınaklara kapatılması hem de yabani hayvanların hayvanat bahçelerinde sergilenmesi, yaşamı tek türün konforu için şekillendiren insan merkezci anlayışın iki farklı yüzüdür. Bu nedenle hayvanlarla ilgili mimari yaklaşımlar, yalnızca hayvanların şehir içinde nasıl yaşayacağını değil; onları “seyirlik nesne”ye indirgeyen mekansal pratikleri de sorgulamak zorundadır.

Hayvanların şehirden uzaklaştırılması ve bir yerlere kapatılması yerine; onların güvenle yaşayabileceği geçirgen alanlar, yeşil koridorlar, doğal malzemeli barınma noktaları ve türlere göre düşünülmüş mikro yaşam alanları gibi insanla çatışmayı azaltan tasarımlar üretmek, hem mimarlığın hem de kentsel politikanın sorumluluğudur. Kentlerin hayvanları hapsettiği bu mevcut uygulamalar, hayvanlar için mimarlığın neden gerekli olduğunu acı bir şekilde  gözler önüne sermektedir.

Hayvanlar için mimarlık
Kedi Evi, ABD | Kaynak: landing-studio.com/

İnsan Merkezcilikten Ortak Yaşama

Yapıların, sokakların ve kamusal alanların tasarımında, insan merkezcilikten çıkarak hayvanların ihtiyaçlarını da hesaba katmak; yalnızca etik bir sorumluluk değil, aynı zamanda daha dengeli ve sağlıklı bir çevre oluşturmanın bir yoludur. 

Belki de geleceğin şehirleri, göğe uzanan kulelerinden çok, hayvanlarla ve doğayla kurulan uyumlu ilişkileriyle tanımlanacak. Ve mimarlık yalnızca insan için değil, tüm canlılar için bir yaşam alanı sunduğunda, bütün bir hayata ev olduğunda, gerçek anlamını bulacaktır.


Yeni yazıların e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

Yorum bırakın

Bizi Instagram’da Takip Edin!

AliveSouls'a ücretsiz abone olun!

Güncel yazılardan ve haftalık bültenden anında haberdar olmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin