“Kaç ya da savaş” tepkisi, insan beyninin hayatta kalmak için geliştirdiği en eski savunma mekanizmalarından biridir. Tehlike anında verdiğimiz bu ilkel tepkiyi bir de günümüz koşullarında değerlendirelim. Çünkü artık tehditler yalnızca fiziksel değil. Modern yaşamın görünmez stres kaynakları, beynimizin bu ilkel sistemini fark etmeden harekete geçirebiliyor.

İlk olarak beynimiz, fiziksel veya psikolojik tehdidi algılar. Ardından sempatik sinir sistemi aktive olur ve vücudumuz; kalp atışının hızlanması, nefes alışının sıklaşması, dikkatin dağılması veya kasların gerilmesi gibi bazı fiziksel tepkiler verir. Bu fizyolojik değişiklikler, bizi ani, hızlı ve kararlı hareket etmeye hazırlar. Vücut bu şekilde acil durum moduna geçer ve kaçmaya ya da savaşmaya hazır konuma gelir.
Modern Yaşamda Tehdit Algısı
Günümüzde acil durum moduna bir aslandan kaçmak için girmiyoruz ama biz de birçok kez savaş ya da kaç moduna geçiyoruz. Gün içinde yaşadığımız iş stresi, sosyal medya baskısı, ilişkilerimizdeki gerilimler veya ekonomik sıkıntılarımız, beynimiz tarafından potansiyel tehditler olarak algılanabiliyor. Bu gibi durumlar sağlığımız ve yaşamımız için doğrudan bir tehdit oluşturmasa da, beyin bunları da tehdit olarak kabul edebilir ve aynı tepkiyi verir. Dolayısıyla beynimiz her zaman gerçek tehdit ile algılanan tehdit arasında ayrım yapamayabilir.

Bu da kaç ya da savaş sisteminin sürekli aktif kalmasına ve şu gibi sorunlara yol açabilir:
- Aşırı tetikte olma
- Karar verememe, öfke patlamaları
- Uyku sorunları, sindirim problemleri
- Zihinsel yorgunluk ve dikkat dağınıklığı
- Kaygı bozuklukları
- Sürekli stres hali
- Depresyon
“Dondur” Tepkisini Unutmayalım
Kaç ya da savaş dışında, bir diğer önemli yanıt da “donakalmak” (freeze) tepkisidir. Bu tepki, bireyin potansiyel bir tehlike karşısında hareketsiz kalmasını, yani hem fiziksel hem de duygusal anlamda “duraklamasını” içerir. Bazı insanlar tehlike karşısında ne kaçabilir ne de savaşabilir; donup kalırlar. Bu durum, özellikle çocukluk döneminde duygusal veya fiziksel olarak kaçamayacağımız ortamlarda öğrenilmiş bir hayatta kalma stratejisi olabilir. Yani bu tepki çoğunlukla travmatik geçmişle bağlantılıdır.
Bu tepki sonrasında kişi kendini sorgulayabilir: “Neden o an tepki veremedim?” diye düşünerek suçluluk ya da pişmanlık hissedebilir. Ama unutmayın, tepki veremediğiniz anlarda bile hayatta kalmaya çalışıyordunuz. Bu durum bir zayıflık değil.

Regülasyon: Bu Döngüden Nasıl Çıkılır?
- Farkındalık: Kendimizi ne gibi durumlarda veya hangi zamanlarda tehdit altında hissettiğimizi farkına vararak başlamalıyız.
- Nefes egzersizleri: Derin, yavaş ve dengeli nefesler almak, parasempatik sinir sistemini devreye sokarak bedeni sakinleştirmeye yardımcı olur.
- Duygularımızı tanımak: Verdiğimiz tepkileri, içinde bulunduğumuz durumları ve bu anlardaki duygularımızı tanımak, onlarla baş etmeyi öğrenmemizin ilk adımıdır.
- Tehdidi sorgulamak: Bu tepkiyi gerçek bir tehlikeye karşı mı, yoksa durumu farklı algılamamız sonucu mu veriyoruz?
- Sağlıklı alışkanlıklar kazanmak: Açık hava yürüyüşü, yoga, spor, meditasyon gibi alışkanlıklar kazanmak, psikolojik sağlığımızı korumada en önemli yardımcılarımızdır.
- Psikoterapi: Özellikle sürekli kaygı yaşıyorsanız, profesyonel destekle duygusal regülasyon becerilerinizi geliştirebilirsiniz.

Kaç ya da savaş tepkisi, bizi hayatta tutmak için tasarlanmış doğal bir mekanizmadır. Bu tepkiler, gerçek tehlikelere karşı oldukça işlevsel olsa da, modern yaşamın psikolojik stresleri karşısında aynı şekilde devreye girdiğinde, bedenimiz ve zihnimiz gereksiz bir alarm durumunda yaşamaya başlar.
Bu döngüde sıkışıp kalmak; yorgunluk, kaygı, öfke ve tükenmişlik gibi sorunları da beraberinde getirir. Ancak bu sistemin farkına varmak ve onu dengede tutmak mümkündür. Bu mekanizmanın nasıl işlediğini öğrendikçe, stresle daha sağlıklı baş edebilir, duygusal dayanıklılığımızı güçlendirebiliriz.
Unutmayın, tepkileriniz sizi korumak için devreye giriyor. Onları bastırmak ya da engellemeye çalışmak yerine tanımak atacağınız en güçlü adım olacaktır.
Kendinize alan tanıyın, bedeninizi dinleyin ve gerektiğinde destek almaktan çekinmeyin. Çünkü en temel haklarımızdan biri, güvende hissetmektir, hem dış dünyada hem de kendi iç dünyamızda.

Yorum bırakın